AKBABA
& YÜZYIL
![]() |
III.
ÇOĞUL ŞAHIS (KÖR DÜNYANIN OĞULLARI-ORTADOĞU)
…
Geceleyin
antik biblolar önünde
rakkaseye
durup
belirtisiz
zamanları düştüler takvimlerden
Görünüşe
göre kamerin ve şemsin çocuklarıydılar
Konsolosluklar
önünde namaza durup
binlerce
kez insan olmaktan yakındılar
İrin
gibi bir şeydi göğüslerinin içindeki
Bir gün
dahi şüphe etmediler çamurdan doğduklarına
Fakat
göğe bakılırsa adı yoktu hiç birinin kitaplarda
Günü
geldiğinde ölmek için doğdular,
bunu
bile bile yaşadılar bunca zaman
…
Yorulunca
üç beş kişiydiler
Sedirlere
kıvrılıp
öylece
uyurlardı
uykularda
herkes gibi çağcıldılar
fakat
uyanır uyanmaz
yemeni
fistanlara sarınıp
tenhada
Suudi
dinarına
adam
vururlardı
Adamı
allah için vururlardı
Gözlerini
kör edip öyle vururlardı
Bağırsaklarından
ve
ciğerlerinden
ibaretti
dünya
adamı
bağırsaklarından vururlardı
bi de
ciğerinden
…
Ölmeden
önce
biri
kıskıvrak inledi geceye doğru,
bu
Musa’nın yetimiydi
ötekinin
gözleri yoktu, bakacağı bir dünya yoktu masada
o da
Bekir’in âmâsıydı
göremedi
göğsünü parçalayan sözün sahibini
fakat
yadırgamadı ölümün böyle birden bire olmaklığını
bir
başkası uyuyordu katmerli bir ağrının dinginliğinde
yüzü
ifadesiz ve yorgundu olan bitenden
başka da
herhangi bir bulguya rastlanmadı
kafası
ve kolu yoktu otopsiden önce
otopsiden
sonra
kolundan
tutacağı bir dünya yoktu ölmeden önce
öldükten
sonra…
böyle
yazılmıştı eski ahitte
…
Rivayet
odur ki,
çadırlarda
kapı kapı dolaşıp
kardeşini
öldüren
Musa’nın
sağır oğluydu!
…
…
Boyuna
uzardı limon ağaçlarınız
Bahçenizden
karanfil eksik olmazdı
İran’ı
filmlerden bilirdiniz,
Vietnam’ı
fotoğraflardan…
Ve
akbabaların yüzyılında
gözyaşınız
baldıran
sözünüz
oynak
yüzünüz
yoktu sokakta
…
Kahvaltıdan
önce gazete okuyup
öğleden
sonra insana karışırdınız
babanız
ölse
ya
da
akşama
doğru teyzeniz
raflarda
Orhan Veli’yi aradınız
tanrınız
merhametli
göğünüz
berraktı
bir
gölge gibi geçerdiniz sokaktan.
sokakta
insanlar da vardı,
sağırdınız
limana
işçiler gelir, ayaklanırdı akşama doğru,
kördünüz!
Kördüğümdünüz
çözülecek
gibi değildi elleriniz
elleriniz!
sessiz
bir bahtiyarlıkta buluşurdu duvarlarla
elleriniz!
Osmanlı
taburesinde çaresizliği doğurdu
bir
sincap kadar kemirgen
ve
telaşlıydı elleriniz!
kaybetmek
ellerinize mahsustu bu yüzyılda
…
…
İnsan
yapmaların ve etmelerin öznesiydi bu çağcıl görünümde
Belinden
doğrulduğu vakit
yüzüne
işlenmiş tabiatın omurgası
Tarih,
onun kıymetli ellerinden doğmuş
biz, yazacağız
yeniden!
…
Lodostan
kurtulduğu gün
kediler
arka bahçeden
insanlar
su yolundan varacaklar Akdeniz’e
göğsünün
içinde ne varsa hayrete düşecek
bu
yabansı şeritte
Biz,
suyun ve Afrika karasının yetimleri
Biz,
Ortadoğu ve yakın Asya’nın kavruk elleri
Biz,
Anima Mundi’nin cesur çocukları
Biz,
bakır ve yosun gezginleri
demir
ustaları
Japon
balıkçılar vesaire
Biz,
Yani
sarayların ve konsoloslukların işçileri
Yani
büyük muharebe meydanlarında
kalpleri
oyulmuş
ciğeri
parçalanmış lejyonerler
Büyük
insanlığın aç ve korkusuz köleleri
Biz,
Yani
yapmaların ve etmelerin öznesi
Ayaklanacağız,
bu tarih bizim!



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder