Fakat Müzeyyen!
Sevmenin de kendine göre bir ahengi var
Hatta güvercinler ayaklanır göğsünde
Oracıkta mayıs olur saatler
Yeşillenir dağ
Ama patikalara gelince yorulur insan
İncinir
Öyküsü olur rüzgar
Kaçınılmaz olanı buyurur peşi sıra
Sana evrenin ilk gününden sesleniyorum
Müzeyyen!
Bakınca gül kokuyorsun
Fakat sırtımı çevirince dağ oluyor yurdun
Ayaklanıyorsun, ne güzel!
…
Bana sorarsan, kıymeti yok beklemenin
Zaman avuçlarımızdan akıp yükseldi göğe
Onursuz bir dinginlik oldu zaman
Ellerim
bir boşluğu örtmenin telaşında
ellerim, yanlış bir rüyaya uyandı
ama ben, senin ellerin olmadan da yaşadım
Müzeyyen!
Münhasıran ellerin olmadan
bu hüküm bilimdir!
Günü geldiğinde, sade bir tören
çürüyen
yerlerime
bir yangın
bir olasılık
ve bir direnim çok uzak gezegenden
işte, Müzeyyen! bu ağrıyan dişim
bu da sende kalmış aklım
beni şuracıkta sevmiştin, davetkar
beni şuracıkta öpmüştün, ubuntu
beni şuracıkta unutmuştun, illet

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder