O zamanlar Jakoben bir
şairdir ruhibey
yüzünde sınıfının uygar
hatları
gözleri naif ve
heyecanlıdır
ruhibey biraz da
utangaçtır doğrusu
kuş ölüleri ve antenler
çağında
kendini aramaktadır
ve
kayıp devrimi…
Tarih ruhibey’den öncedir
serpilip göğermiş ahlat
boy vermiş gölgesinde
milat
meydanlarda doğu
heykelleri yıkılırken bir bir
buğdayı görmş ruhibey
güneşin rahminde başağa
durmuş
umudu görmüş
insanın elinde yaşama
durmuş
Hayır, malum son değildi
bu
geçici bir zaman dilimi
sadece
ve çarçabuk düşecek takvimlerden
gelecek-
-se
henüz çok belirsiz
...
-yaşam
dedi ruhibey
karıncanın arayışıdır
suyun kıskıvrak sızdığı
binlerce saman alevinden
sonra
bakır ve kömürün teşebbüs
ettiğidir
...
Tarih öyle bir uğraktadır
ki
davul tokmağından kaçar
sadrazam pelerinini
yadsır
haritada bazı şehirler
düşerken
dükler, düşesler
kazaskerler saraya döner,
kutsal sığınaklarına
ayaklanır doğuda bir yoksul
bir naif
bir başına celali
üstelik dokunaklı bir
güldürünün kıyısındadır
Bab-ı Ali
ne ki, evren acemi bir
ustalık işi!
rasgele bir yeryüzü
olayına
tanıklık
edip
başka evrenlere iz düşmüştür
ruhibey ise kalbinin
izindedir
evrenin bilincinde
...
Fakat bitmedi arayış
hiçbir sözcük yerini
bulmadı daha
metal bir uygarlığın
ortasında
grileşen
bellek
eriyen zaman
ve çelebi gözlükleriyle
bu döngünün içindedir insan
-Atlarımız
dedi
ruhibey
tanrıların rivayetinden büyüktür
atlarımız
ve uygarlığımız
karıncanın geçtiği patikadan
varacaktır zafere
bir kuşun tüneği olacak
yurdumuz
tarih bunu anlatır
durmadan bize
yaşam bunu öğütler
biz yaparız
Çok iyi
YanıtlaSilTebrikler hocam iyi bir hoca olduğunuz gibi iyi bir yazarsınız
YanıtlaSil