Biliyordum
böyle zamansız bir
yerlerden
çıkıp geleceğini
Tunus’un kayıp oğullarını araması gibi
yüzyılı
buldu ayrılık.
Eninde sonunda bir güvercin selamı
çıkıp gelecekti Bağdat’tan
bunu bekliyordum
HOŞ GELDİN!
...
Uzun sürdü gurbetim
Ufuklarımı açın ey eski zaman simyacıları
Geldi yaşamın kıyısı
Soluklandı göğsümün nazeninde
dokundu
yalnızsadı
tuhaf masallar anlattı
o bahtiyar göğün altında...
kurun çadırları ey efendiler!
bu hasret kalmasın
yarına!
...
Bu bendeki de iyi inat doğrusu
Hiç olmadık zamanlarda
bir gölge gibi
gövdemi bekledim
çıkıp gelmek...
mülkünü ateşe vererek geçmişin
kaostan ve dinginlikten çıkıp gelmek…
Kalemim, gözlerim ve masada ellerim vardı
Bir ses duysam, karşımda ellerin belirecek
Apansız çıkıp gelecektin
Bal gibi biliyordum
BUYUR GEL, SEFA GETİR!
Ama nerdeydin ey ömrümün soluğu!
Son fırtınada
Ben de yitirdim
sesimi
Yunusun denizinde
sırt çevirdim
bildiklerime
Karadutun gövdesine sığındım
Sadık kalmadım DADAL’a
...
Denilir ki
Kudüs
İnsan
kalbidir
Yoksulluğun
orta yerinde
Parçala göğsümü o halde
Al
yırt kalbimi göğünden
İçinde bir Ortadoğu
bir
de seni bul!
BIRAKMA!
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder