Yangın yerinde insanlar birikiyordu
aralanmış pencerelerde
bir tutam yaşam belirtisi
oysa sürekli geçmişini çoğalttı kelimeler
kim kimin kurduydu bilemedim
gecikmiş bir itfaiye
ve
ölü insanlar geçti aklımdan
yetkili memurlar durmadan mahcup
bir korkuyu saklıyorlar beceriksizce
sonra bir utancı yerlerden alıp
giyiniyorlar çarçabuk
bilinç körleşiyor
bellek yitimi oluyor sokak
siz mesela,
kaç ölü saydınız sayın itfaiye!
kaç göz buldunuz nevi şahsına korkak!
ve kaç vesika ey defterdar!
...
çoban yıldızı
ve keçi patikalarını izliyorum
gezegenler arası
upuzun bir asfalt gibi samanyolu
yangın yerinden uzaklaşıp yola koyuluyorum
bir ahenk
ve dolayısıyla tanrı
söz konusu değil henüz
güvenlik uzmanı yalan söylüyor
mars'ta yaşam belirtisinden bahsediyor
yetkili astronot
kırk yıl sonra sömürge
ışık hızında çoğalacak kelimeler
karteller için yeni isim bulacaklar
sınıflararası uzlaşı arayacak liberaller
ekonomide durmaksızın bir cari açık
daha çok çalış sayın işçi!
insan insanın patronudur
...
Bir çarkın bütün dişlerini sökersen
geriye upuzun bir işsizlik kalır
köprülerde sade bir intihar
ve gecikmiş bir duyarlılık
yetkili muhalefetten
gençti, evlenecekti vesaire
aklıma oracıkta Halep geliyor
sen yaşamın gayesini
bilir misin sayın yargıç
"İşte geldim
gidiyorum
şen olasın ey
şehir"
ben Züleyhabad'ı
gözüm kapalı bulurum
bu havalarda
yaşam
ağır bombardıman
ve mayıs güllerine rağmen
tıkır tıkır devam
ediyor
...
fakat ellerinde uzun namlularla
bir kadını vuracak birazdan
yetkili memurlar
göğüs kafesini delmiş iki
resmi
mermi
otopsi raporlarında
gün ağardı
yaşam sayaçları iflas etmiş
bir baba
cadde başında
göğsüme karanfil takıyorum, daralıyor
göğe sığınma arzusu
yani anlayacağın yetkili sevgilim
umut insan işi değil
değil, zerresine tamah etmem!
birim zamanda gazteciler geçiyor önümden
habire koşuşturmaca
sevgisizlik diz boyu
ama günler hep ağarıyor burda sayın tanrı
...
çölde bir heykel yapmıştı kadın
zamandan bağımsız öylece duruyordu orada
kandiller göğü aydınlatmada beceriksiz
mezarların başında
duygusuzca işlenmiş sabır taşları
git, çoban ateşleri bul bana!
birikintilerimi kurcalama sayın peygamber
yüzümü dönsem kuraklık
beklesem upuzun bir sessizlik
buna rağmen
ölümden sonrasını soruyor
seninkiler
çarçabuk kurtuluyorum yalnızlıktan
sen,yaşam nedir bilir misin
ey gök gürültüsü!
...
Suya ağ atıyor adam
oracıkta hükümlü oluyor balık
diğerleri firari
balıkların da vardır sömürge ulusları
yitirilmiş bir benlik
ve hiç gidilmemiş bir derya düşünü
aradılar bu çölde
bu arada
ben aşk şiiri yazamam
çünkü ellerim acıyor benim, buldum nihayet
yangın yerinde birikmeyiniz
tenha sokaklardan geçmeyiniz
tomalara yol vermeyiniz
su uygarlıktır sayın balıkseverler
mevsim yasaklarına uyunuz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder